Yaz ayları çoğumuz için tatil anlamını taşıyor. Tatil planlarımızı genellikle bu aylar için ayarlıyoruz ve rezervasyonlarımızı ona göre yapıyoruz. Eylül ayından itibaren yaz tatilinin de yavaş yavaş sonu gelmeye başlıyor. Eylül ayı sonbaharın gelişini haber veriyor ancak yaz aylarının da izlerini taşımaya devam ediyor. Ekim ayından itibaren ise, sonbaharın geldiğine tamamen ikna oluyoruz. Yazın izleri tamamen siliniyor ve hava sıcaklığı sürekli olarak düşmeye başlıyor. Sosyal medya hesaplarından hemen herkes sıcak kahve ve kitap paylaşımlarını çoğaltıyor, battaniyenin başrolde olduğu fotoğraflarla daha sık karşılaşır hale geliyoruz.
Yaz aylarının bitişi aslında tatilin de bitişi anlamını taşımıyor. Çünkü ülkemizin, her mevsim farklı ve yeni yerleri keşfetmeye oldukça müsait bir yapısı bulunuyor. Hatta bazı yerler sonbahar tatili için düşünülecek bölgeler arasında yer alıyor. Yaz aylarında tatil yapmak, kalabalıklar arasında kalmayı da kabul etmek anlamına geliyor. Gideceğimiz her tatil rotasını çok fazla insanla da paylaşmak durumunda kalıyoruz. Ancak Eylül ve Ekim ayları bu konuda ayrı bir avantaj sunuyor. Yaz tatilini sevenler sırayla ortamlardan çekilmeye başlıyor. Kalabalık insan sesleri, yerini doğanın muhteşem uyumuna bırakıyor. Deniz tatili de yapsak, doğal güzellikleri olan yerlere de gitsek, bu uyum bize başka bir haz veriyor.
Eylül ve Ekim aylarında bize iyi gelecek nasıl bir tatil rotası belirleyeceğimizi düşünürken öncelikle Eylül ayını iki farklı bölümde incelememiz gerekiyor. Çünkü Eylül ayı, yaz tatilini de, sonbahar tatilini de rahatlıkla yapabileceğimiz bir ay olmasıyla öne çıkıyor. Bu yazımızda Eylül – Ekim’de gidebileceğiniz tatil rotaları hakkında bilgiler paylaşacağız.
Tam Bir Klasik: Antalya
Antalya çok uzun yıllardır Eylül ayında da yaz turizmine ev sahipliği yapmasıyla rahat ediyor. Sadece 3 aylık olan yaz sezonu Antalya’da 4 aya çıkıyor. Çünkü Eylül ayında denizi hala çok sıcak oluyor. Deniz, kum ve güneş üçlemesinden oluşan klasik bir yaz tatili yapmak istiyorsanız, Antalya bunun için en güzel seçimler arasında yer alıyor.
Kaş, Finike, Kemer ve Konyaaltı gibi Antalya’nın en iyi plajlarının tamamında denize girme imkanınız oluyor. Konser, tiyatro gibi birçok etkinlik Eylül ayında da yapılmaya devam ediyor. Bunun dışında Antalya, sadece plaj ve denizleri nedeniyle tercih edilmiyor. Deniz sıcaklığının Ekim ayında bile yüksek olması deniz tatilini uzatmak isteyenler için güzel bir seçenek sunuyor.
Bunun yanı sıra antik kentleriyle kültür tatili yapmak isteyenlerin de ilk tercihlerinden biri oluyor. Özellikle yaz sıcaklarına maruz kalmadan antik kent gezileri çok rahat yapılabiliyor ve daha keyifli yolculuklar yapabiliyorsunuz.
Adrasan ve Olimpos
Adrasan, Olimpos ve Çıralı rotası, Antalya’nın içerisinde yer alsa da, ayrı bir başlıkta değerlendirilmesi gereken yerler arasında yer alıyor. Bu bölge Antalya’nın yeni yeni keşfedilen bölgeleri arasında bulunuyor. Daha önceden çoğunlukla üniversiteli gençlerin tercih ettiği bu bölgeler, son yıllarda her yaştan insana hitap etmeye başlıyor. Daha çok kalabalık tatilden uzak durmak isteyen, kafa dinleyip sakin bir tatil planı yapmak isteyenlerin tercihlerinin ilk sırasında bulunuyor. Burada isterseniz çadırınızı alıp bir kamp tatili yapabiliyorsunuz, isterseniz de bungalov ve ağaç evlerde kalarak farklı bir tatil deneyimi yaşıyorsunuz.
Aslında bu rota, hem deniz tatili hem de antik kent gezilerini birlikte yapmak isteyenlere büyük bir fırsat sunuyor. Olimpos Antik Kenti’nde tarihi bir gezi yaparken biraz ilerisine gittiğinizde muhteşem bir denizle karşı karşıya kalıyorsunuz. Hem denizin tadını çıkarıp hem de tarihi mekanların atmosferini yaşıyorsunuz. Ekim ayında bile hala deniz sıcak olduğu için rahat bir tatil yapıyorsunuz.
Ayrıca Çıralı Yanartaş’a çıkarak doğal ateşin etrafında denize karşı mükemmel bir manzaranın tadını şarap eşliğinde çıkarabiliyorsunuz.
Adrasan’ın dünyaca meşhur özelliğinden biri de Caretta Caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanı olması oluyor. Yavruların yumurtadan çıkma zamanları Temmuz ayında başlayıp Eylül ayına kadar sürüyor. Eğer şanslıysanız yavru kaplumbağaların denizle ilk buluşmalarına da şahit edebiliyorsunuz.
İstanbul İçinde En İyi Rota: Şile
Eylül ve Ekim aylarında İstanbul’a yakın yerlerde tatil yapmak istiyorsanız Şile, en iyi seçenek olarak karşınızda duruyor. İstanbul’un tek mavi bayraklı plajı Şile’de bulunuyor. Ayrıca Hititler, Frigler, Cenevizliler, Romalılar ve Osmanlılar gibi pek çok uygarlığın geçiş yolu üzerinde bulunmasından kaynaklı, tarihi yapıtlar ve kalıntılar gizemli bir ortam yaratıyor. Ceneviz Kalesi, Şile Feneri gibi masalsı yapılarda kendinizi kaybediyorsunuz.
Karadeniz sahilinde bulunan Şile’de kayalıklara vuran dev dalgalar özellikle sonbaharda harika bir atmosfer yaratıyor. Bu atmosfer daha çok romantik bir ambiyans yarattığı için çift olarak tatil yapmak istediğinizde Şile ve Ağva’da Eylül, Ekim aylarında güzel bir tatil geçirebiliyorsunuz.
Şile ve Ağva bölgesinin farklı tatil anlayışına sahip herkese hitap eden bir yapısı bulunuyor. Otel tatilinin yanı sıra kamp yapmak isteyenler için de birçok seçenek bulunuyor. Ayrıca dağ bisikleti ile geziler, doğanın içerisinde trekking yaparak hareketli ve macera dolu bir tatil yapabiliyorsunuz.
Ruhunuzu Arındırmanın En Güzel Yolu: Bergama
İzmir de, Antalya gibi hem tarihi mekanları hem de deniz ve güneşiyle her dönem tatilin vazgeçilmez rotaları arasında yer alıyor. Helenistik dönemin yapılarına sahip olan ve bugüne kadar dokusunu korumayı başarmış olan Bergama, UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde bulunuyor. Özellikle yaz sıcaklarının geride kalmasıyla birlikte Eylül ve Ekim aylarında büyüleyici bir güzelliğe sahip olan bölge, ruhunuzu arındırıyor. Antik tiyatrosu, kütüphanesi, tapınakları ve şehrin diğer kalıntıları içerisinde gezerken kendinizi tarihin gizemli kollarına bırakıyorsunuz. Helen halkının kutsal olarak gördüğü ve arınmak için yürüdüğü Akropol’den Asklepion Antik Kenti’ne giden 807 metrelik yolu yürüdüğünüzde kendinizi rahatlamış hissediyorsunuz.
Akropol’deki dünyanın en dik tiyatrosunda 80 sıralı seyirci bölümünde oturup sahneye bakarken kendinizi o döneme ait hissediyorsunuz. Yine burada bulunan ve Helenistik dönemin tek kütüphanesi olarak bilinen Pergamon Kütüphanesi’ni ziyaret edebiliyorsunuz.
Bu antik kentin en büyük özelliklerinden biri de, antik yapıların yanlarında bulunan panoların üzerinde karekodlar bulunuyor. Karekodları akıllı telefonlarınızla okuttuğunuzda Kızıl Avlu’nun, Zeus Sunağı’nın, Athena ve Zeus Tapınakları’nın iki bin yıl önceki görüntülerini izleyebiliyorsunuz. Dünyada ilk kez yapılan 3D antik şehir gezisi projesi sayesinde bu bölgeleri 360 dereceyle sanal olarak izlemek ilginç bir deneyim sunuyor.
Sıcaktan Bunaltmayan Antik Kent: Assos
Eylül ve Ekim aylarında tatil rotanızı Ege’ye çevirmek istiyorsanız sizi çok fazla seçenek bekliyor. Ege’de şirin bir sahil kasabası tanımlamasını tam olarak karşılayan yerlerden biri de Assos oluyor. İstanbul ve İzmir’in arasında olması nedeniyle her dönem en çok bu iki büyük şehirden tatilseverleri ağırlıyor. Romantik ve nostaljik havasıyla daha çok çiftler için ideal ortam sunuyor.
Ege Denizi’nin kıyısında oluşan volkanik bir adada bulunan Assos, tarih boyunca farklı uygarlıklara ev sahipliği yapıyor. Tatilde en çok tercih edilen yer de bu bölgedeki Assos Antik Kenti oluyor. Athena Tapınağı, Assos Antik Kenti içerisindeki en değerli yapıların başında yer alıyor. Ayrıca Assos, Aristo’nun felsefe okulunu kurduğu yer olarak da biliniyor. Yapılan kazı çalışmalarında tarihi Tunç Çağı’na dayanan bölge sit alanı olduğu için tarihi dokusunu kaybetmeden bugüne kadar geliyor.
Temiz havasıyla tatil yapmak isteyenleri cezbeden Assos’ta kültürel aktiviteleri yapabilmek için en uygun zamanlar yazın bitişiyle başlıyor. Temmuz ayı, bölgenin en sıcak zamanları olduğu için daha çok deniz tatili yapmak isteyenlerin tercihi oluyor. Bu tarihte bile esen rüzgarla sıcaktan bunalmadan bir tatil yapma imkanına sahip oluyorsunuz. Ancak tarihi gezileri seviyor ve eski medeniyetleri gezmekten zevk alıyorsanız, sizin için en doğru zaman Eylül ve Ekim ayları oluyor. Sonbahar’da Assos eşsiz bir güzelliğe sahip oluyor.
Şarapseverlerin İlk Tercihi: Şirince
Şarabın başkenti olarak bilinen Şirince, İzmir’in ismi gibi şirin bir dağ köyü olarak biliniyor. Köy, önceleri geçimini daha çok ev şarabı üreterek sağlıyordu. Ancak son yıllarda turizmden de hatrı sayılır gelir elde ediyor. Bu durum eski bakir görünümünü kaybetmesine neden olsa da, yaz sezonu sonrasında eski haline dönmeye başlıyor. Yani Eylül ya da Ekim aylarında Şirince’ye gittiğinizde daha klasik bir köy ortamına giriş yapabiliyorsunuz.
Şarap tadımı yapmayı seviyorsanız ve dağ köylerinin o eşsiz doğasını tatmak istiyorsanız, Şirince bu konudaki beklentilerinizi tam anlamıyla karşılıyor. Sokaklarında şarap üreticilerinin kendi yaptıkları meyveli şarapları tatmanın yanı sıra Taş Mektep ya da Matematik Köyü gibi gezilecek yerlerini de ziyaret edebiliyorsunuz. Ayrıca Ege’nin meşhur sakızlı Türk kahvesini muhteşem bir manzara eşliğinde yudumlarken, eski Rum evlerinin arasında köyü keşfe çıkabiliyorsunuz.
Kartpostal Görünümün İçinde: Abant
İstanbul’a yakın rotalar arıyorsanız, Sonbahar’da ilk akla gelen yerlerden biri de Abant Gölü oluyor. Abant Gölü ve çevresi, aslında tüm mevsimlerde ayrı bir güzelliğe sahip olmasıyla biliniyor. Ancak bunlar arasında Sonbahar ve Kış aylarındaki görüntüsü en etkileyici manzaraları sunuyor. Kış aylarında kar, gölün ve çevresinin üzerine bir yorgan gibi seriliyor ve masalsı bir görüntü oluşturuyor. Sonbahar’da ise sarının ve yeşilin her tonunu bulabiliyorsunuz. Kartpostal gibi bir manzaranın içinde olmak, size her şeyi unutturup rahatlatıyor.
Abant’ın dağ havası nedeniyle her mevsim normalden daha soğuk olacağını unutmamanız gerekiyor. Abant’a gidip hem kafanızı dinlemek hem de günlük hayatın stresinden tamamen uzaklaşmak istiyorsanız yanınıza kalın bir şeyler almayı unutmuyorsunuz. Aksi halde soğuk nedeniyle bu eşsiz doğanın tadını çıkarmanız zor olabiliyor.
Abant Gölü’nün çevresinde oteller ve butik oteller bulunuyor. Konaklama için buraları kullanabileceğiniz gibi kamp yapma fırsatını da bulabiliyorsunuz. Özellikle hafta sonu şehrin gürültüsünden kaçmak isteyenlerin kendini doğaya bırakabileceği eşsiz yerlerin başında geliyor.
Huzurun Başkenti: Bozcaada
Türkiye’nin en güzel adalarından biri olan Bozcaada, Eylül ve Ekim aylarında gidilecek en iyi rota seçenekleri arasında yer alıyor. Adaya ilk adımınızı atmanızla birlikte içinizin huzurla dolduğunu hissediyorsunuz. Zaten Yunan tarihçi Heredot, Tanrı’nın Bozcaada’yı, insanlar uzun ömürlü olsunlar diye yarattığını iddia etmesinin nedeni de bu olduğu düşünülüyor. Sezonun açılmasıyla birlikte binlerce turisti ağırlayan adada, Eylül ayından itibaren nüfus azalmaya başlıyor. Havası da hafif serinlemeye başladıktan sonra, adayı keşfe çıkmanın tadı bir başka oluyor.
Tarihi yel değirmenleri, rüzgar gülleri ve Polente Feneri, Bozcaada’da gezilecek yerlerin başında geliyor. Ayrıca doğal Ege yemeklerini de yiyebileceğiniz ada halkı, kendi kültürlerine sahip çıkmasıyla da öne çıkıyor. Eğer adanın kendine has atmosferinde alkol almak istiyorsanız harika mezelerin yapıldığı Meyhaneler Sokağı’nı ziyaret edebiliyorsunuz. Kahve içmek istiyorsanız da adanın eski sakinlerinin işlettiği mekanların yanı sıra, üçüncü nesil kahvecileri de bulabiliyorsunuz. Bozcaada, büyük otelleri bulabileceğiniz bir yer olmuyor. Daha çok butik oteller ve bağ evlerinde konaklayabiliyorsunuz. Ayrıca doğanın içerisinde kamp yapmak istiyorsanız, bunun için de en iyi seçenek Bozcaada’da bulunuyor.
Siz de tatile giderken yanınıza alacağınız tüm teknolojik ihtiyaçlarınız için buraya ziyaret edebilirsiniz.